Coğrafyamız
Irak’taki mezhep savaşı mı?
Sünniler ve Şiiler, Kürtler ve Türkler bu kimliklere sahip oldukları için çatışıyor değiller. Bu aidiyetler üzerinden strateji geliştiren devletler veya örgütlerin manevraları dikkate alınmadan yapılan Şii-Sünni çatışması analizleri masum değildir. Ortada çırılçıplak bir güç savaşı vardır ve mezhepsel ya da başka türlü aidiyetler bu güç savaşının söylemsel tarafını oluşturmaktadır.
rak’ın içinde bulunduÄŸu durum, OrtadoÄŸu’nun makus talihinin bir fotoÄŸrafı niteliÄŸinde. 2003 Amerikan iÅŸgali öncesinde uzun ve ceberut bir otoriter rejim, 1991 ve 2003 Amerikan iÅŸgalleri, 2003 iÅŸgalinden sonra adı konulmamış bir iç savaÅŸ ve ÅŸimdi de yalnızca Irak’ı deÄŸil tüm bölgeyi etkileyebilecek bir geliÅŸme olarak IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ile baÅŸlayan süreç söz konusu. Bütün bu süreçler, “küçük bir OrtadoÄŸu” olan Irak’taki tüm fay hatlarını dinamitlemiÅŸtir. IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi baÅŸlı başına bölgesel önemi haiz bir geliÅŸmedir. Türkiye’nin Musul konsolosluÄŸu çalışanlarını ve tır ÅŸoförlerini rehin alması meselenin Türkiye için bir baÅŸka boyutunu daha oluÅŸturmaktadır.
IŞİD’in Musul’un kontrolünü ele geçirmiÅŸ olması dolayısıyla mezhep aidiyetini çatışmanın merkezine yerleÅŸtiren söylemler tüm diÄŸer analizleri domine etmiÅŸ durumda. Bu yaklaşım metodolojik olarak sorunlu olmanın ötesinde hiç de masum olmayan siyasi bir niyete tekabül etmektedir. Yerel yahut uluslararası bütün müdahale ve stratejileri gözden kaçırarak çatışmayı baÅŸta Åžii-Sünni ayrımı olmak üzere farklı aidiyetler eksenine oturtmak çatışmayı bu bölgenin kaderi olarak resmetmektedir. Halbuki Sünniler ve Åžiiler, Kürtler ve Türkler bu kimliklere sahip oldukları için çatışıyor deÄŸiller. KimliÄŸin kendisi ve aidiyet duygusu çatışmanın muharrik unsuru deÄŸildir. Bu aidiyetler üzerinden bir strateji geliÅŸtiren devletler veya örgütlerin manevraları dikkate alınmadan yapılan Åžii-Sünni çatışması analizleri masum deÄŸildir. Ortada çırılçıplak bir güç savaşı vardır ve mezhepsel ya da baÅŸka türlü aidiyetler bu güç savaşının söylemsel tarafını oluÅŸturmaktadır. Mevcut kaosun olası bir mezhep çatışmasına evrilmesi bile bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmez.
IŞİD nedir, ne değildir?
IŞİD’in kökenleri Irak Ä°slam Devleti (IÄ°D) örgütüne dayanmaktadır. 2006 yılında El-Kaide’ye baÄŸlı olarak kurulan bu örgüt Nisan 2013’te Suriye’de de varlık gösterdikten sonra adını IŞİD (Irak Åžam Ä°slam Devleti) olarak deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. 2013 Kasım ayında IŞİD’in El-Kaide’den dışlandığına yönelik ses kaydının internete düÅŸmesinden sonra artık bağımsız bir örgüt olduÄŸu deklare edilmiÅŸtir. Örgütün kamuoyunda bilinmesi ise Suriye’de ortaya çıkan güç boÅŸluÄŸunu kullanma doÄŸrultusunda gerçekleÅŸtirdiÄŸi eylemler dolayısıyla olmuÅŸtur. Suriye’de El Kaide’ye baÄŸlı Nusra Cephesi baÅŸta olmak üzere Esed karşıtı unsurlarla çatışmaya girmesi örgütü oldukça ÅŸüpheli bir konuma getirmiÅŸtir. Åžii karşıtlığıyla bilinen bir örgütün Ä°ran destekli Nusayri rejimi ile çatışmaya girmemesi, dahası, rejim karşıtı güçlerle savaÅŸması örgütün siyasi pragmatizm açıdan gidebileceÄŸi noktayı göstermiÅŸtir.
Irak’ta kurulduÄŸu günden beri yalnızca iÅŸgal güçleri ile deÄŸil, zaman zaman yerel unsurlarla da savaÅŸan bu örgüt 2007-2011 yılları arasında fazla etkili olamamıştır. Bunun birbirine baÄŸlı iki sebebi vardır: Birincisi Amerikan güçlerinin Irak güvenlik güçleri ile bu dönemde örgüte karşı yürüttükleri yoÄŸun operasyonlar ikincisi ise, “karşı direniÅŸ” adı altında Sünni aÅŸiretleri örgüte karşı desteklemeleridir. Ancak 2010 yılından sonra bu süreç tersine dönmüÅŸ ve örgüt yeniden güç kazanmıştır. Maliki’nin 2010 seçimlerinden sonra benimsediÄŸi dışlayıcı siyaset Sünni unsurları bu örgütle yakınlaÅŸma zemini oluÅŸturmuÅŸtur. 2011 yılında BaÅŸbakan Yardımcısı Tarık HaÅŸimi’nin tutuklanmak istenmesi ve ardından hakkında çıkarılan idam kararı, 2012 yılında benzer ÅŸekilde Maliye Bakanı Ravi El-Ä°savi istifa etmek zorunda kalması ve 2013 Aralık ayında ise Ahmet El-Elvani’nin tutuklanması için düzenlenen kanlı baskınlar bu dışlayıcı siyasetin bariz örnekleridir. Nitekim IŞİD Musul’u ele geçirdiÄŸinde, yerel aÅŸiretlerin IŞİD ile iÅŸbirliÄŸi yapması dolayısıyla bunu bir Sünni isyanı olarak yansıtan yorumlar yapılmıştır.
2003 yılındaki iÅŸgal dolayısıyla ortaya çıkan kaotik yapıya Amerikan askerlerinin çekilmesi ile güç boÅŸluÄŸu eklenmiÅŸ oldu. Mevcut durumun bütün faturasını Amerikan iÅŸgaline yüklemek minimalist bir yaklaşım tarzı olsa da Saddam’ın zulmünü El-Kaide sosu ile süsleyerek oluÅŸturduÄŸu algı üzerinden yapılan iÅŸgal göz ardı edilemez. Bu iÅŸgal Amerikan iÅŸgali karşıtlığı üzerinden radikal unsurlara önemli bir motivasyon saÄŸladı. El-Kaide’nin bu iÅŸgalden sonra Irak’a yerleÅŸtiÄŸi ve bu tarihten sonra güçlendiÄŸini hatırlatmakta yarar var. Amerikan yönetiminin askerlerini Irak’tan çekmesi ise bir güç boÅŸluÄŸu oluÅŸturdu. IŞİD’e Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçirecek kadar alan tanıyan unsurlar Maliki yönetiminin diÄŸer unsurlara karşı uyguladığı güvenlikçi siyaset ve Amerika’nın toplumsal ve siyasi açıdan kaotik; güvenlik açısından darmadağın bir Irak bırakarak çekilmiÅŸ olmasıdır. Bu sorun bölge ülkelerinin kendi aralarındaki iÅŸbirliÄŸinin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Özellikle Türkiye, Ä°ran ve Suudi Arabistan’ın rasyonel bir düzlemde yürütecekleri iliÅŸki bölgesel sorunların derinleÅŸmeden çözülmesinin temel anahtarıdır.
Bölgesel ya da küresel düzeyde yaÅŸanan ve Türkiye’yi bir ÅŸekilde ilgilendiren her geliÅŸme sonrasında -özellikle 2010 yılından sonra- dile getirilen bir nokta var: Türkiye’nin OrtadoÄŸu politikasını deÄŸiÅŸtirmesi. Türkiye’nin OrtadoÄŸu’daki geliÅŸmelere müdahil olma siyasetini sorunsallaÅŸtıran bu yaklaşımın iki farklı yansıması olmuÅŸtur. SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi alışkanlığıyla “bandwagoning (uluslarası siyasette zayıf devletlerin güçlü devletlerin yanında yer alması ve peÅŸine takılması)” siyasetinden öteye gitmeyen bir yaklaşımı benimseyen eleÅŸtiriler zamanla yerini Türkiye’nin bölge sorunlarına fazla angaje olduÄŸunu, Sünnici bir siyaset izlediÄŸini ve sonrasında ise uluslararası terörizme destek verdiÄŸine dair söyleme bırakmıştır. SoÄŸuk SavaÅŸ ÅŸartlarını dikkate alan “bandwagoning” yaklaşımı Türkiye’nin özellikle OrtadoÄŸu’da Batı siyasetine paralel bir tavır takınması ve bunun ötesinde bir siyaset geliÅŸtirmemesine yönelik bir argüman üzerine kuruludur. Halbuki SoÄŸuk SavaÅŸ ÅŸartları geride kaldı. SoÄŸuk SavaÅŸ’ın kendine özgü istikrarlı ortamı geride kaldı. Yeni dönem, hiçbir ülkenin ne Amerika’nın ne de baÅŸka bir gücün etkisi altında kalarak kendi sorunlarıyla yüzleÅŸmesine imkan tanımamaktadır. “Arap Baharı” ayaklanmalarının tam da SoÄŸuk SavaÅŸ ÅŸartlarını sürdürme ısrarındaki ülkelerde yaÅŸanmış olması tesadüf deÄŸildir. 1952’den itibaren Türkiye’nin çıkarlarını Batı ile hareket etmesinde görenler ile bunun tam karşıtı pozisyon takınanların eksen kayması gibi söylemlerle eleÅŸtirmesinin temel zemini söz konusu olan “bandwagoning” yaklaşımıdır.
Jeopolitik kader!
Henüz yorum yapılmamış.